Gezi Rehberleri-Madrid
Ana Sayfa
Hakkımda
Albüm
Onur Sayfası
Atatürk Sayfası
Üstün Soyağacı
Ziyaretçi Defteri
İletişim


T.C. Merkez Bankası
Döviz Kurları
Döviz
Alış
Satış
USD
34.1398
34.2013
EUR
37.6516
37.7195
GBP
44.8543
45.0882
SAR
9.0898
9.1062
JPY
23.2620
23.4161
RUB
0.35753
0.36221
 
Hava Durumu

ANKARAANKARA

ANKARA
Site İçeriği
.  Hakkımda
.  Albüm
.  Onur Sayfası
.  Atatürk Sayfası
.  Üstün Soyağacı .  Ziyaretçi Defteri
.  İletişim
.  Genel Hususlar
.  Tarihi ve Güncel Olaylar
.  Gezi Rehberleri
.  Mesajlarım
.  Haftanın Sayfası
.  Kur'an-ı Kerim Meali
.  Türkçe İsimler Sözlüğü
.  Ülkeler
.  İllerimiz
.  E-Kitaplar
.  Soru Cevap  
.  Haberler
Kardeş Web Siteleri
.  www.besahukuk.com
.  www.kalpakogullari.hleve
ntustun.com

.  www.sinavanaliziyap.hlev
entustun.com

.  www.karikmefrusat.com

GEZİ REHBERLERİ (MADRİD-İSPANYA)

Bir kaç bin yıllık bir kent Madrid. (Simgesi : Boğa). İçinde Mağribiler’in de Romalılar’ın da izlerine rastlanıyor. Franco rejiminin yaralarını da sarıyorlar, büyük aşkları da yaşıyorlar... Madrid tam bir renk cümbüşü ve en çok Kırmızı seviyorlar. Bellerine taktıkları kırmızı kuşak, cesaretin ve arzunun rengi...

Karşılaşacağınız her bir yapıda ayrı sanat, her sokakta ayrı motifler oldukça etkileyicidir. Gezinize başlamak için tercih edeceğiniz bir çok nokta olabilir. Ama bizim önerimiz, eski Madrid’den başlamanız.  Madrid’in büyümeye başladığı yerden gezinize başlamak Madrid’le birlikte yaşamak demektir. Uzun yıllar önce kurulan bu şehrin geçen zaman içinde nasıl büyüdüğünü, nelerinin değiştiğini, neleri değiştirdiğini daha iyi görebilmek demektir.

Bugün hala devlet törenlerinde kullanılan 18.yy’da yapılmış (Palacio de Real) Kraliyet Sarayı’nı gezinizin başlangıcı için seçebilirsiniz.

Madrid, büyük bir kent olmasına karşın gezilecek yerleri birbirine çok yakın. Bu nedenle, yürüyerek Madrid’in önemli cazibe merkezlerini görme şansınız var. Ancak, uzun yürüyüşler için kendinizi yeterli hissetmiyorsanız, özellikle size önerim, bir metro hattı haritası alın ve bu haritadaki renk ve istasyon kodlarını, kısa bir çalışma ile belleyin ve böylece, Madrid şehrinin  tüm bölgelerini, metro ve biraz da yürüyerek rahatlıkla gezebilirsiniz. Bu yürüyüşler için, yanınızda uygun bir ayakkabı bulundurmayı ihmal etmemelisiniz. Bunun yanında, Madrid şehrine ayak bastığınızdan itibaren, mutlaka bir şehir haritası (otel lobisinden) ve metro hattı haritası (metro bilet satış yerlerinden) temin etmelisiniz.

Şehir, nispeten düzenli. İnsanlar yardımsever. Trafik düzenli. Şehirde birçok meydan var. Bu meydanlar, birbirlerine geniş caddeler ve sokaklar ile bağlanmış. Güvenlik pek sıkıntılı olmasa da, özellikle göçmenlerin yaşadıkları bölgeler ve park alanları, akşam belli bir saatten sonra sıkıntılı olabiliyor. Gezilerinizde, bunu dikkate almanız şart. Yani, akşam belli bir saatten sonra gerek göçmenlerin yaşadıkları bölgeler, gerek pek fazla dar ve loş sokaklar ve gerekse metro istasyonlarında yalnız başınıza bulunmamanızda yarar var.

Bu şehrin bence en büyük özelliği, her cadde, meydan ve birçok yerde ahşap bankların bulunması. Bu banklarda, gezileriniz sırasında, küçük molalar verebilirsiniz. Yanınıza oturan insanlar asla sizi rahatsız edici değil. Bu banklar, gerçekten  tertemiz ve kesinlikle uzun yürüyüşler sonucu yorulan gezginlerin kısa molaları için ideal. Bunun dışında şehir gezinizde, bir önerim daha olabilir. Şehirde, umumi tuvalet yok. Bir çok yerde, restoran ve kafeteryaların tuvaletlerini kullanmak zorunda kalınıyor. Elbette, bunları kullanabilmek için, o mekanda oturmak ve küçük bir şeyler ısmarlamak yani para harcamak gerekiyor. Siz, şunu unutmayın ki, şehirde bol miktarda Amerikan orjinli fast-foot restoranları var. Bu fast-foot restoranlarının gerek tuvaletlerini ve gerekse oturma yerlerini, herhangi bir ücret ödemeden, tepenize bir garson dikilmeden rahatlıkla kullanabilirsiniz. Karışan yok. Bence, bu büyük bir imkan ve gerek tuvalet ihtiyacı ve gerekse küçük molalar için, bunların yerlerini belirleyin ve kullanmaktan çekinmeyin.

Evet, şehir 3 ana bölümden oluşmaktadır. Bunlar:

1.         Eski Madrid bölümü :  “Plaza Mayor “denilen bir meydan ve çevresinde yayılı bulunuyor ve şehrin duygusal ve coğrafi olarak tam kalbidir. Büyük ölçüde, 16’ncı yüzyıldan kalma, eski bir mağribi yerleşimidir. Eski Madrid şehri, kraliyet mekanı olarak seçildikten sonra, 16. ve 17’nci yüzyıllarda, hızla genişlemiştir. Dolambaçlı ve dar sokaklarda gezinebilirsiniz. Şehir merkezinin  doğusunda kalmaktadır. Burada, özellikle kraliyet sarayını mutlaka görmelisiniz. Ayrıca, buranın bir diğer dikkati çeken yeri de “Plaza Mayor Meydanı”dır.

2.        Bourbonların Madrid’i :  Burada sanat müzeleri bulunuyor. İspanya’nın altın üçgeni olarak nitelendirilen 3 müzeyi gezebilirsiniz. Ayrıca, Prado müzesinin hemen arkasında bulunan, şehrin başlıca parkı, “Paseo del Prado” görülmeye değerdir.

3.         Manzanares ırmağı, Alacio Real, Puerta Del Sol bölgeleri :  Bu bölge, tıka basa insan doludur. Çok hareketli olan bu bölgede, rahatlıkla gezinebilir, yeni ve değişik güzellikteki yerleri keşfedebilirsiniz.                          

4.         Lavais bölgesi :  Burada, Malasana ve Salamanca semtleri var. Şehrin en cazip yerleşimleri, apartmanları ve moda evleri buradadır.

MADRİD’TE GEZİLECEK YERLER

Açıklamalar :

Harf kodlu olan sıralama :  Hop On & Off Güzergahı.

Parantez içinde olanlar   :  Gezginin yaptığı gezi güzergahı (Önce eski Madrid, sonra diğer)(1/1=1.gün/1.nokta gibi).

Taksimden sonrakiler veya tek olanlar : Benim yaptığım gezi güzergahı.

Toplam 51 nokta (41’de 2 nokta var)(51 Noktanın 10’u Müze, 2’si Tiyatro ve Kültür Merkezi).

Y-7. (-). /01. Santiago Bernabeu Stadyumu İspanya’nın Madrid şehrinde bulunan Santiago Bernabeu Stadyum’u Real Madrid futbol takımının ev sahipliğini yapmaktadır. Tam ismi “Estadio Santiago Bernabeus”tur. 1944 yılında yapımına başlanmıştır ve üç yıllık bir aradan sonra stadyumun açılışı yapılmıştır. Stadyumun seyirci kapasitesi sürekli değişiklik göstermektedir. Yakın bir dönemde 120.000’e ulaşan seyirci kapasitesi, ilk yapıldığı sırada 70.000’di. Yapılan yeni çalışmalarla 80.354’e düşürülmüştür; çünkü UEFA standartlarına uygun olan stadyumlar koltukludur. Santiago Bernabue sadece Real Madrid’in ev sahipliğini değil, final maçlarına ve uluslar arası turnuvalara da ev sahipliği yapmaktadır. Stadyumun Metro’ya bağlantısı vardır. İspanya turuna başlamayı düşünüyorsanız, 2010 yılında UEFA Şampiyonlar Ligi finalini ağırlayan bu stadyumu görmelisiniz. Santiago Bernabeu stadyumunu yakından görünce ne kadar görkemli olduğunu anlayacaksınız.

Y-6. /02. Nuevos Ministerios (Yeni Bakanlıklar) ;

Y-5. /03. Museo de Ciencias Naturales (Doğa Bilimleri Müzesi) ;

Y-8. /04. Museo Lazaro Galdiano (Lazaro Galdiano Müzesi) ;

M-3. (2/2). /05.  Barrio de Salamanca (Salamanca Mahallesi/Semti) ;

Y-4. /06.  Museo Esculturas (Heykel Müzesi) ;

M-4.Y-3. (2/1). /07.  Plaza de Colon (Colon Meydanı)  ;  Buranın ismi, Cristof Colomb’dan akla geliyor. Madrid şehrinin en hareketli meydanlarından biridir. Meydanın hemen ortasında, bir anıt var. Bu anıt, Cristof Colomb’a aittir. Heykel, 1885 yılında yapılmıştır. Amerikanın keşfini betimlemektedir.

Meydanın hemen sol tarafından, köşede “Hard Rock Cafe” bulunuyor. Bunlar, Amerikan yemek tarzı yiyeceklerin bulunduğu ve ayrıca, bir takım tekstil ürünlerinin satıldığı, meraklıları olan yerler. Dünya üzerinde, 533 tane var.

Sol  taraftaki bina ise, şehrin kütüphanesidir. Ama bu bina, aynı zamanda iki taraflı kullanılmaktadır. Bir tarafı kütüphane iken, diğer tarafı arkeoloji müzesi olarak kullanılıyor. Kütüphanenin içinde, yaklaşık 12 binin üzerinde, eski kitap ve eser bulunuyor. Bu arada, yangın geçirilen dönemlerde, elden giden eserler de var.

Arkeoloji müzesinin önünden giden yol, Cibeles meydanına kadar gidiyor. Oradan, Sol meydanına gitmek mümkün. Müzenin hemen yanından, Serrano istikametine giderseniz, bu kez, burada sağlı-sollu çok lüks mağazaları görebilirsiniz. Santander bölgesi çok pahalı. Gezmek pek anlamlı değil, çünkü alışveriş yapma imkanı yok. Müzenin önündeki yoldan Cibeles Meydanına ve oradan Sol meydanına geçmek en doğrusu.

Bu cadde üzerinde, hemen sağ tarafta, Gijon Cafe denilen bir yer var. Burası aynı zamanda tarihi özellikleri olan bir yer, Salvador Dali’den Hemingway’e kadar, bir kısım sanatçının bir zamanlar gelip kahve içtikleri bir yer olarak önem kazanıyor. Sizde burada küçük bir kahve molası verebilirsiniz. 

Colon meydanının bulunduğu yerden Serrano bölgesi yönünde ilerlerseniz; varacağınız Serrano bölgesinin merkezini teşkil ettiği, SALAMANCA mahallesi, Madrid şehrinin ana mahallesidir ve şehrin en seçkin bölgelerinden biridir. Geçmişte, uzun yıllar boyunca, zengin Madrid’li aileler burada yaşamışlardır. Buradaki “Calle de Serrano” caddesi, şehirdeki en ünlü markaların satıldığı mağaza ve dükkanlarla doludur. Bu cadde üzerinde, İspanyanın en ünlü markaları yanında, Armani, Prada, Gucci gibi yabancı markaların satıldığı yerler de bulunuyor. Ama, burada özellikle ayakkabılar ünlüdür. Yalnız, her ne kadar kaliteli olsa da, fiyatların çok yüksek olduğunu unutmamak gerekir. 200-300 metre ilerleyip yanlızca vitrinlere bakarak geri  dönmek mümkün.

Tekrar Colon meydanına döndüğünüzde: burada bir müze var.

Y-9. (2/3). /08.  Serrano (Calle de Serrano ?) ;

Y-10. (2/4). /09.  Museo Arqueologico (Arkeoloji Müzesi) ;  Bu müzede sergilenen eserler arasında, MÖ.2’nci yüzyıl yapımı, küçük heykel ve mücevherler, mozaikler vardır. Ama, müzenin en değerli eseri; 1897 yılında, Alicante bölgesinde bulunan ve 2500 yıllık olduğu tahmin edilen “İber kadını” büstüdür.

Bu büstte görülen elbise ve saç tarama yöntemi, özellikle geleneksel İspanyol elbise ve saç tarama biçimi için öncü olmuştur.

Evet, bu müzede, bunların yanında, daha çok dini sanat zenginlikleri görülüyor. Çoğu kilise ve manastırlarda bulunan kutsal eserler toplanarak, buraya getirilmiş ve sergileniyor.

Müze gezimizde bittikten sonra, güneye doğru, “Passeo de Recoletus” caddesinden ilerliyoruz. Bu cadde, şehrin en işlek caddelerinden biridir. Bu ağaçlıklı caddede gezinmek keyiflidir. Hedefimiz,

Plaza de Cibeles. Ama, bu arada ilerlediğimiz yoldan biraz ayrılarak: tarihi bir yapı görebiliriz. Eğer, Cibeles kapısını görmek isterseniz, bu ana cadde üzerinden birazcık sapmanız gerekiyor.

(-). /10.  Las Ventas Arenası ;  Burası, şehrin doğusunda bir arenadır. 17 Haziran 1931 tarihinde açılmış olup, 25 bin seyirci kapasitelidir. Arenanın ortasındaki bölüm, yaklaşık 65 metrelik çapı ile, dünyanın en geniş halkalarından biridir. Ventas arenası, çok önemli bir arenadır. Burada bir boğa, çıkıp şovunu yapıyor ve bir matador ile karşılaşıyor ise, o en üst düzeyde bir boğadır. Matador da, Ventas arenada şova çıkıyorsa, onun da en üst düzey bir matador olduğu düşünülür.

Yapı stili olarak bakıldığında ise, buranın hristiyan, yahudi ve müslüman ustaların stillerinin karışımı ile yapılmış olduğu görülür ki buna “müdahar  tarzı” deniliyor. Madrid şehrinin birçok yerinde bu tarzı görmek mümkündür. Özellikle, pencere şeklinde olan kısımlar, daha çok arap sitilindedir.

Arenanın 5 farklı kapısı vardır. Bir kolezyuma benziyor. Başarılı matadorlar, büyük kapıdan içeri giriyorlar. Buraya: yani büyük kapıya “Madrid kapı”  deniliyor.

Öncelikle arenanın mimari yapısı güzel, ayrıca dışında hediyelik eşya satılan yerler ve bir matador anıtı var. Bunun dışında, bir şey yok.

Madrid’liler, boğa güreşlerinin yapıldığı arenaları seviyorlar. Ama, Barselona’da, yani Katalan bölgesinde, boğa güreşleri yaygın değil. Onlar, bunun artık bir spor olmadığını, bir eğlenceden ziyade, bir vahşete dönüştüğünü kabul ediyorlar. Ama Madrid’liler, normal bir futbol maçına gider gibi, hafta sonları boğa güreşlerine gidiyorlar. Hatta bir çoğu, boğa güreşlerini seyredebilmek için, kombine şeklinde biletler alıyorlar.

Burası, şehir merkezine yakın değil. Ancak, metro hatları ile ulaşım mümkün. Bulunduğunuz yerden, metroya binip “VENTAS” istasyonunu hedeflediğinizde, buraya rahatlıkla ulaşabilirsiniz.

M-2.Y-11. (2/5). /11.  Puerta De Alcala (Alcala Kapısı) ;  Bu tarihi kapı, yapıldığında üç gözlü imiş. Napolyon’un başarılarından sonra, kapının sağ ve sol bölümlerine, birer kapı daha ilave edilmiştir.

Y-12. (4/2). /12.  Calle De Alcala (Alcala Caddesi) ;  Bu cadde, çok uzun bir caddedir. Şehir içinde, yaklaşık 9-10 km. ilerlemektedir. Yani, Madrid şehrini bir baştan bir başa kesmektedir. Bir çok semt, bu Alcala caddesi üzerinde veya çevresinde sıralanır.

Burada, üç sanat müzesi var. Ayrıca, 18’nci yüzyıla ait apartmanlar görülüyor. Bunların arasında ise, bulvarlar, meydanlar ve çeşmeler var. Şehrin lüks semtlerinden biri olması nedeniyle, burada kiralar yüksek. Ancak, yine bu bölgede, yaklaşık 100 civarındaki bankanın merkez binası ya da şubeleri bulunuyor. Ayrıca, Sigorta şirketleri, Maliye Bakanlığı binası ve Borsa binası var.

Batıya doğru yürüyün, karşınıza bir meydan çıkıyor. Plaza de la Cibeles meydanı. Bu meydan, Calle de Alcala caddesi üzerinde.

M-5.Y-2. (2/6). /13.  Plaza De La Cibeles ve Fuente De Cibeles (Cibeles Meydanı ve Çeşmesi) Meydanın bulunduğu yerde, muhteşem bir hareketlilik var ve bunun sonucunda gürültü. Meydanın ortasındaki havuzda güzel bir heykel var, mutlaka görün. Bu heykel, Madrid’in en sevilen sembollerinden biri. Heykelde; Bereket Tanrıçası Kybele, iki aslan tarafından çekilen bir araba da otururken tasvir edilmiş.

Meydanda bulunan binalar: 1919 yılında yapılan Madrid Ana Postanesi (şimdi belediye) ve anıtsal Palacio de Cominicaciones. Meydanın güneybatı köşesinde ise, Banco de Espana yani İspanya Merkez Bankası bulunuyor. Sağ tarafta görülen Yunan stilinde, sütunlu bina ise, Servantes Enstitüsüdür. Servantes; Don Kişot yazarı, önemli bir yazar.

Plaza de la Cibeles meydanından, güneye uzanan bir cadde var. O istikamette yürüyoruz.

M-17. (2/7). /14.  Circula De Bellas Artes (Güzel Sanatlar Merkezi) ;  Calle de Alcala caddesinde, meydanın hemen doğusundadır. Burası, muhteşem ve büyüleyici bir kültür merkezi. 1927 yılında yapılmıştır. Yapının merkezinde bir kafe var. Görmenizi önereceğim eser, Moises Huerta’nın, 1910 yılında yaptığı “heykeli. Bunun dışında, yapıda etkileyici avizeler, geniş pencereler göze çarpıyor.

(2/8). /15.  Real Academia De Bellas Artes De San Fernando (San Fernando Güzel Sanatlar Kraliyet Akademisi);  Burası bir müze. Calle de Alcala caddesi üzerinde. Valazpuez, Murillo ve Rubers gibi sanatçıların sanat eserleri sergileniyor. Ayrıca, muhteşem bir Zurbaran koleksiyonu var. Ama, buranın en değerli eseri, Goya’nın “Sardalyenin Gömülmesi” isimli tablosu ve genç yaşında yaptığı “kendi portresi”.

(3/1). /16.  Paseo Del Prado (Prado Bulvarı veya Parkı) ;  Bu büyük bulvar (başka bir yerde park diye geçiyor), toplam 5 km. uzunluğunda, güneye doğru uzanıyor. Meydandan güneye indiğinizde, caddenin ilk kilometresiyle karşılaşıyorsunuz. Burada, iki yana sıralanmış ağaçlar ve binalar, güzel bir görüntü oluşturuyor. Ayrıca, yine burada, dünyanın en etkileyici sanat müzelerinden, üç tanesi var. Sanat dünyasının bu üçlüsünü mutlaka ziyaret etmenizi öneririm.

M-18. (3/3). /17.  Museo Tyssen-Bornemisza (Tyssen-Bornemisza Müzesi) ;  Evet, altın üçgen müzelerinden, ikincisi burası. Burası bir şahsa, yani Baron Tyssen denilen bir şahsa ait koleksiyonun sergilendiği bir müze. Müze yapısı, Villahemosa Sarayı olarak, 18’nci yüzyılda inşa edilmiş. Daha sonra ise, İspanyol mimar Rafael Moneo tarafından tadil edilerek, müzeye dönüştürülmüş.

1992 yılında ziyarete açılan müzedeki koleksiyon; dünya üzerinde, İngiltere kraliçesi Elizabeth’in şahsi koleksiyonundan sonraki en zengin koleksiyon olma özelliğini taşıyor.

Baron Heinrich Thyssen-Bornemisza, 1920 yılından itibaren toplamaya başladığı, muhteşem koleksiyonunu, 1993 yılında İsyanyol hükümetine satıyor.

Müze binasında sergilenen eserler, 19 ve 20’nci yüzyıllar arasında üretilen eserlerdir ve yaklaşık 800 civarında. Bunlardan başka, 1600 civarında heykel, oyma, goblen ve diğer obje sergileniyor. Müzede eserleri sergilenen klasik dönem sanatçıları; Rambrant, Tiziano, Rubens, Monet, Renoir, Van Gogh.

Prado müzesinde olduğu gibi, bu müze yapısında da bir mağaza ve restoran var.

Şimdi, yine bölgede bulunan başka bir müzeye gideceğiz. Meydandan, Prado Müzesi istikametinde güneye doğru yürüyoruz. Ağaçlıklı Passeo del Prado caddesinde bir süre ilerledikten sonra, yine bir meydana geliyoruz. Burası: PLAZA EMPERATOR CARLOS V meydanı. Bu meydandan, güney batıya biraz daha yürüdüğünüzde, hemen solda, bir başka müze karşınıza çıkacak.

Y-1. (3/2). /18.  Plaza De Neptuno (Canovas Del Castillo Meydanı) (Neptuno Meydanı ve Neptuno Çeşmesi)Burası,  denizler tanrısı Neptün için yapılmıştır. Meydanın ortasında bir havuz var ve havuzun içinde, Neptün heykeli bulunuyor. Zaman zaman havuzda fiskiye ve gece ışıklandırma gösterisi yapılmaktadır. Bu meydan, şehrin en hareketli meydanlarından biridir. Ayrıca, burada muhteşem bir yeşil doku da var. Yani, meydanın büyük kısmı, yeşillendirilmiş, ağaçlandırılmış.

Meydanın hemen sol yanında bir müze (Thyssen-Bornemisza) var. Altın üçgen müzelerinin ikincisi.

Y-14. /19. Plaza de las Cortes (Las Cortes Meydanı) ;

M-1. (3/4). /20.  Museo Del Prado (Prado Müzesi) ;  Cadde üzerinde, güneye doğru yürürken, solunuzda kalıyor. Burası, altın üçgen olarak nitelenen müzelerin birincisidir. İsyanyolca “Prado” kelimesinin anlamı “çayır” demektir. Çünkü, yemyeşil çayırlar, müzenin bulunduğu alanı kuşatıyor.

Bu müze, dünyanın en büyük İspanyol tabloları koleksiyonuna sahip olmasıyla öne çıkıyor. Ayrıca, dünyanın en prestijli müzeleri arasında. İspanyol eserleri yanında, İtalyan ve Flaman ekollerine ait birçok ünlü sanatçının eserlerini de görebilirsiniz.

Bu dev koleksiyonlar: 12’nci yüzyıldan başlanarak 19’ncu yüzyıla kadar olan süreçte toplanmış. Toplanmasını sağlayanlar ise, Habsburg ve Bourbon kralları, şehrin hamileri ve yurt içindeki çeşitli manastırların yardımları.

Müze binası ; 1785 yılında, Kral III.Charles döneminde, Belediye Başkanı Carlos tarafından, “Doğa Tarihi Müzesi” olarak, kraliyet sarayının teknik ressamı mimar Juan de Villanueva’ya yaptırılmış. Napolyon’un şehri işgali sırasında ise, bina, İspanyol askerleri tarafından sığınak olarak kullanılmış ve büyük hasara uğramış. Daha sonra ise, 1819 yılında, bu kez, sanat eserlerinin sergilenmesi için kullanılmasına karar verilmiş. 1868 yılında da, El Museo del Prado ismini alarak, Kraliyet Koleksiyonu Resim Sergisi olarak ziyaretçilere hizmet vermeye başlamış.

1990’lı yılların başında, klima ve nem kontrol  sistemleri gibi, teknolojik yenilikler, yeni onarım ve yenileme çalışmaları ve bir ek bina yapımı gündeme gelmiş. 1999 yılında ise, projenin başına, Pritzker ödüllü İspanyol Mimar Rafael Moneo getirilmiş. Daha sonra yapılan çalışmalarla, müze yeni şekline kavuşmuş.

Müzede; günümüzde, 120 odada, 7000 adet tablo bulunduğu söyleniyor. Ayrıca 5000 çizim, 2000 baskı, 1000 sikke ve madalyon, 2000 dekoratif obje bulunuyor. Yani, bu rakamlar düşünüldüğünde, buranın dünyanın en büyük sanat depolarından biri olduğunu söylemek mümkün.

Ancak, tablolardan sadece 2000 tanesi sergileniyor. Diğerleri, depolarda bulunuyormuş. Tabii, 2000 adet tablonun gezilmesi, bayağı uzun bir zaman alıyor. Bu nedenle, müzeye ayıracağınız zamanı iyi belirlemeniz şart. Zaten, içeride, bir koşuşturmacadır gidiyor. Bence, göze batan eserlerin bulunduğu bölgelerde yoğunlaşın, eğer fazla oyalanırsanız, zamanınızın büyük bölümünü burada harcarsınız. Burada, müzede bulunan ve mutlaka görmenizi önereceğim eserlerle ilgili kısa bilgi vermek istiyorum.

Müze gezisi ile ilgili ayrıntılı açıklama ;

Binaya girdiğinizde, hemen soldaki danışmadan müze planı alın. Bu plan-broşürde, müzede sergilenen eserlerin başlıcaları ve eserlerin sergilenme durumu gösteriliyor. Ancak, elbette yabancı dil bilginiz dahilinde bunu anlamak mümkün. Yazılanları tam olarak anlamadığınız takdirde ise, tam bir karmaşa sizi bekliyor. Bu karmaşayı çözene kadar zaman geçiyor. Halbuki, ben isterdim ki, İspanyol yetkililer, müzenin gezi planını bu şekilde broşürler ile değil de, herkesin anlayabileceği şekilde (örneğin diğer bir kısım müzede olduğu gibi, yerlere çeşitli renklerde ok işaretleri çizerek) sağlamış olsalardı. Müzede sergilenen eserler, oda-oda ve bazı yerlerde büyük salonlarda sergileniyor ve bunların birbirleriyle bağlantıları biraz karışık.

Siz zemin kattaki bölümden gezinize başlamalısınız. Biraz önce sözünü ettiğim gibi, bir yerleşim  planı alın ve hemen zemin katta, giriş bölümünden sağa dönerek gezinize başlayın. Broşürde de görüleceği gibi, sergilemede izlenen yol, eserleri sergilenen ressamların hangi ülkeden oldukları (aynı ülke ressamlarının eserleri, birarada sergileniyor) ve eserlerini hangi yıllarda verdikleri (aynı yıl aralıklarındaki eserler, aynı yerde sergileniyor) esas alınmıştır. Örneğin sağa dönüp ilerlediğinizde, 49 nolu salon ve sonra 55B nolu oda, 55 nolu oda, 55A nolu oda, 56A nolu oda, 57A nolu oda, 58A nolu oda ve bu odadan 58 nolu odaya, 57 nolu odaya, 56 nolu odaya geçiyorsunuz. İlginç ayrıntı, buradan devam edebilmek için, biraz önce girdiğiniz 55 nolu odaya yeniden girmek, oradan 55B nolu odaya yeniden girmek ve oradan daha önce girmediğiniz 56B nolu odaya girerek gezinize devam etmeniz gerekiyor. Yani, daha önce girdiğiniz odaları yeniden görmek, hiçte hoş  değil, çünkü müze çok büyük, sergilenen eserler çok fazla, zaman kaybetmemek gerekiyor.

Üst kata çıkabilmek için, gerek merdivenleri ve gerekse asansörleri kullanabilirsiniz. Üst katında sergilenme planı aynı.

Bu arada, zemin katta gezinizi bitirdikten sonra restoran bölümünde bir şeyler yiyebilir, kafeterya bölümünde bir şeyler içebilirsiniz. Ayrıca, müze ile ilgili hediyelik eşyaların satıldığı bir bölüm de var. Burayı da ziyaret edebilirsiniz. Elbette, bu müzede yanlızca resimler sergilenmiyor. Bir miktar heykel de sergileniyor. Sergilenen heykellerin toplamı 700’dür.

Burada son bir not olarak müzede sergilenen binlerce eser arasından mutlaka görmenizi önereceğim eserlerden ve yerlerinden söz etmek istiyorum. Bunları not ederseniz, kaçırmassınız. Yoksa, müzeden çıktığınızda, müzenin en değerli eserlerini göremeden ayrılmak da mümkün.

ZEMİN KATTA :

49 nolu odada: Raphael’in The Cardinal ve Madonna of the fish.

55B nolu odada: Dürer’in Self Portrait ve Adam and Eve.

56 nolu odada: Mor’un Queen Mary Tudor.

56A nolu odada: Bosch’un Table of the Seven Deadly Sins. Patınır’ın Crossing the Styx (Hieronymus (Bosch : 1450-1516 yılları arasında yaşamıştır. Sanatçının, en önemli eseri (Dünya Zevkleri Bahçesi) budur. Resimde, birbirine karışan, cüretkar erotik fantaziler ve kıyamet günü kabusları, ortaçay köylü zihniyetinin korkuları ve batıl inançlar betimlenmiştir.)

56B nolu odada: Fra Angelico’nun The Annuciation. Mantegna’nın The Death of the Virgin. Antonello Da Messina’nın The Dead Christ Supported by an Angel.

58 nolu odada: Van Der Weyden’in Descent from the Cross.              

64 nolu odada: Goya’nın 3 Mayıs İnfazı (Bu resim, İspanyol vatanseverlerinin, 1808 yılındaki işgal yıllarında, Fransızlar tarafından kurşuna dizilmelerini resmediyor. Sanatçı, bu trafik olayı yaşadığı yerden görür ve ardından, ay ışığı altında, kurbanların resimlerini yapmak için, olayın yaşandığı yere gider.)

67 nolu odada: Goya’nın Saturn devouring his Child (Oğullarından birini yiyen Satürn) isimli eseri. (Sanatçı, bu resmi yaptığında, bunalımda ve sağırdır. Korkunç bir resim, özellikle gözler muhteşem ) 

1.KATTA :

8B nolu odada: El Greco’nun The Holy Trinity-Knight with his hand on his Chest (El Greko, 1541-1614 yılları arasında yaşamıştır. Giritte doğmuş, uzun yıllar İtalya’da yaşamış olmasına rağmen, kusursuz bir İspanyol olarak bilinir. Toledo şehrinde, 37 yıl boyunca büyük ve güçlü dini tuvaller üzerinde çalışmıştır. Evet, bir kısım eleştirmenler, sanatçının eşsiz figürleri yaratmasındaki en büyük etkenin, gözlerinin astigmat olmasına bağlıyorlar.)

9 nolu odada: Ribera’nın Jacobs Dream.

9A nolu odada: Velazguez’in The Surrender of Breda (Breda’nın Teslimi) isimli tablosu. (Diego Velazguez: 1599-1660 yılları arasında yaşamış ve Kral IV.Felibe tarafından çalıştırılarak, saray ressamı ve altın çağın en büyük İspanyol sanatçısı olmuştur. Bu eser, 1625 yılında, İspanyolların Hollandalılara karşı kazandıkları zafer anısına yapılmıştır. Eserde; generalin kahramanlığı, kaybedenin tükenmişliği, tertipli biçimde yukarıya kaldırılmış mızraklar ve ateşler içindeki savaş alanı resmedilmiş)

10 nolu odada: Velazguez’in The Drinkers.

10A nolu odada: Zurbaran’ın Still Life with Four Vessel (Francisco de Zurbanan: 1598-1664 yılları arasında yaşamıştır. Işık ustası olarak bilinir. En büyük eserlerinde; mitolojik, dinsel ve tarihsel temaları işlemiştir. Bu eserinde: bir kadeh, iki vazo, siyah arka planda ise bir çömlek görülüyor). Bir diğer eseri de büyüleyici bir savaş resmi olan “Cadiz’in İngilizlere karşı Savunulması”dır (bu eser hangi oda da ??).

12 nolu odada: Velazguez’in Las Meninas (Nedimeler) isimli tablosu. (Yukarıda ressam hakkında bilgi vermiştim. Altın çağın en ünlü İspanyol ressamının bu eseri muhteşem, mutlaka görün. Bu eserde, başyapıtın solunda durarak kendini gerçek hayatta olduğu gibi, ailenin bir parçası gibi resmetmiştir. Özellikle, bu tablodaki ışık efektleri muhteşem)

16 nolu odada: Murillo’nun The Patricians Dream.

16B nolu odada: Rembrant’ın Artemisa.

25 nolu odada: Rubens’in The Three Graces (Peter Paul Rebers, 1577-1640 yılları arasında yaşamıştır. Muhteşem bir dinsel fantezi olan çıplak kadınların portresi budur.) 

26 nolu odada: Rubens’in The Adoration of the Magi (Yukarıda sözünü ettiğim Rubens’in bir diğer önemli eseri: muhteşem bir dinsel fantezi olan “Müneccim kralların tapınması” dır.)

32 nolu odada: Goya’nın The Family of Charles IV isimli eseri. (Fransisco de Goya: 1746-1828 yılları arasında yaşamıştır. 1763 yılında, Madrid’ten Zaragoza şehrine gider ve burada kralın baş ressamlığına kadar yükselir. Bu eserde, sanatçı, kral IV. Carlos ve ailesini resmetmiş. Resmin özelliği; kişileri olduğundan güzel göstermemeye çalışması, dürüst biçimde aktarmasıdır. Resimde, yanlızca çocuklar çekici görünüyor)

36 nolu odada: Goya’nın The Naked Maja (La Maja Desnuda (çıplak maya)) isimli eseri. (Goya hakkında yukarıda bilgi vermiştim. Sanatçı bu eserinde, Alba düşesini resmetmiştir. Eser, İspanya’nın ilk “nü” eserlerindendir. Bu resim ilk yapıldığında, Goya ve Alba Düşesi arasında skandal bir ilişkiden söz edilmiş, dedikodular odak noktasına çıkmıştır. Bunun üzerine, Goya, Düşesin aynı biçimde, giyinik yani elbiseli resmini yapmıştır. Evet, her iki resim yanyana duruyor)

AYRICA YERİ BİLDİRİLMEYEN :

Tiziano: 1490-1573 yılları arasında yaşayan bu İtalyan ressam, daha çok gelecekteki saray ressamlığının esasını teşkil edecek eserler vermiştir. Müzede: İmparator V.Carlos portresini görebilirsiniz.

Tabloların yanı sıra, müzede 700 civarında heykel sergileniyor.

Müze çok büyük, zamanınız ölçüsünde, öncelik vererek eserleri gezmenizi öneririm. Geziniz sonunda yorulursanız, müzenin botanik bahçesinde dinlenebilirsiniz veya müzede bulunan kafeterya da, iyi bir mola yeri.

Müze: Pazartesi hariç, haftanın diğer günlerinde, saat: 09.00-20.00 arasında açıktır. Müze içinde bulunan restoran, kafeterya ve hediyelik eşyaların satıldığı bölümler ise, yine aynı günlerde, saat: 09.00-19.30 arasında açık bulunduruluyor. Müze binasına ulaştığımızda, binanın sol yanından arkasına dolaşarak, bilet satılan gişelere ulaşmak mümkün.

Prado Müzesinden çıktıktan sonra, hemen öndeki ağaçlıklı yoldan, kuzeye doğru yürüyorsunuz ve karşınıza bir meydan çıkıyor : PLAZA DE NEPTUNO.

M-20. (3/5). /21.  Real Jardin Botanico (Kraliyet Botanik Bahçesi) ;  Prado müzesi yanındadır. Kraliyet Botanik Bahçesi olarak biliniyor. Burada, dünyanın her yerinden gelen yaklaşık 30.000 kadar ağaç ve bitki bulunuyor. Bahçeler, Totany Üniversitesi için III.Charles tarafından kurulmuştur.

Parkın içindeki farklı bölümler, ağaç ve bitkilerin Latince adları verilerek etiketlenmiştir.

(-). /22.  Parque Del Buen Retiro (Buen Retiro Parkı) ;  Madrid şehrinin en büyük ve en güzel parkı, şehrin en popüler mekanlarından biridir. Şehir merkezinden biraz uzaktadır. Bir asfalt denizinin ortasında, yeşilliklerle kaplı, 130 hektarlık bir ormanlık alan. Bu ormanlık alanda, 15.000’den fazla ağaç bulunuyor. Prado müzesinin çevresindeki park alanından, 1.5 kat  daha büyüktür.

Park, 17’nci yüzyılda, Kral IV.Felibe’nin emriyle yapılmış. İlk yapıldığında, İspanyol hükümdarları ve misafirleri için, bir oyun ve av alanı olarak kullanılmış. Hatta, 1632 yılında, burada bir kraliyet sarayı da bulunuyormuş. Ancak, Fransız işgalinde, Napolyon askerleri tarafından, saray yok edilmiş.

Park içinde, bazı anıtlar da görmek mümkün. Bu anıtlar, ormanlık alanda; 11 Mart 2004 tarihinde, tren istasyonundaki bombalı saldırıda ölen 191 kişinin anısına yapılmıştır.

Parkın ortasında, kuzey girişinin yakınında, büyük ve yapay bir göl var. Bu göl’de, zaman zaman deniz savaşlarının canlandırıldığı mini eğlenceler düzenleniyor. Sandalla gezinti yapılıyor.

Ayrıca, gölün hemen yanında Kral Alfonso’nun at üzerinde bir heykeli var. Heykel, 1922 yılında yapılmıştır.

Ayrıca, yine başka bir heykel var. Bu heykel, “El Angel Caido” yani “Düşmüş Melek” heykeli. Heykel, Departed tarafından yapılmış ve kamu alanında şeytanın simgelendiği ilk ve tek heykel olarak öne çıkıyor.

Parkın içinde, iki tane bina var. Bunlar, güney uçta bulunan ve Londra şehrindeki kristal saraydan etkilenerek yapılan “Palacio de Cristal” ve “Palacio de Velazquez”. Palacio de Cristal yapısı, 1887 yılında, Ricardo Valezquez tarafından tasarlanmış bir köşk. Bu yapılarda, zaman zaman çeşitli sergiler düzenleniyor.

Park içinde, gezintiye devam ederseniz, “Rosaleda” denilen gül bahçesini görmeyi ihmal etmeyin. Bu gül bahçesiyle birlikte görülen botanik bahçesi, 18’nci yüzyılda kurulmuş ve burada, 104 civarında ağaç ve 3000’den fazla bitki türü bulunuyor.

Park dışında, bölgede yine güzel bir yeşil alan daha var. Hemen Prado müzesinin bitişiğindeki bahçe.

Retiro Parkına metro ile ulaşım gayet kolay. Herhangi bir metro hattına binip, RETİRO metro istasyonuna kadar, çeşitli aktarmalar yaparak ulaşabilirsiniz, istasyonun  hemen yanında ise park bulunuyor.

M-19. (3/6). /23.  Centro De Arte Reina Sofia (Reina Sofia Müzesi) ;  Burası, altın üçgen olarak nitelenen müzelerden, üçüncüsü. Hospital de San Carlos yapısı, bu müzeye ev sahipliği yapıyor. Yapı: 18’nci yüzyılda, İtalyan Francesco Sabatini ve İsyanyol Jose de Hermosilla isimli mimarlar tarafından tasarlanmış. Daha sonra ise, 1992 yılında, Kraliçe Sofia tarafından, müze olarak hizmete açılmış. 2005 yılında ise, genişletilerek, günümüzdeki görünümü kazanmıştır.

Müzede, 20.yüzyılın başından, günümüze kadar, çeşitli ülkelere ait sanatçıların eserleri sergileniyor. Bu eserler; 3500 ses kaydı, 1000 klip, 100 000’den fazla kitap şeklindedir.

Bu müzede mutlaka görmenizi önereceğim eser; Picasso’nun “Guernica” sı. Bu eser; Paris Dünya Fuarında, İspanyol bölümünde sergilenmek üzere, 1937 yılında Picossa’ya sipariş edilmiş. Bu sırada, İspanya’da iç savaş var ve General Franco ile birlikte hareket eden Alman uçakları, İspanya’nın Bask bölgesinde, Guernica kasabasında, sivilleri hedef alan bir katliam yapar. Bunun üzerine, Picasso, bu esrarengiz eseri yapar. Eser, aynı zamanda, II.Dünya Savaşı sonrasında, savaş karşıtı düşüncelerin merkezi oldu. Bu arada, İspanya’da Bask ayrılıkçı hareketinin de, simgesi oldu. Sanırım bu eseri, bu tür siyasi düşüncelere sebep olması nedeniyle, camlı bir bölümde muhafaza ediyorlar. Yani, çok sıkı güvenlik önlemi almışlar.

Ayrıca, müze yapısında, bir de tamamen sanata odaklanmış kütüphane bulunuyor. Bundan başka kafeterya, tiyatro, kitapçı gibi yerler var. Yani, tam bir kültür merkezi.

Evet, bu müzedeki gezimizi de tamamladıktan sonra: başka bir sanatsal yapıya doğru ilerliyoruz. Geri dönüp, V.Carlos Meydanına geliyoruz ve buradan, güneye doğru, Av.de la Cludad de Barcelona caddesinden ilerliyoruz, hemen solda, Atoha tren istasyonu.

(3/7). /24.  Atocha Tren İstasyonu  ;  Burası, demir ve cam işçiliğinin örneği olan bir tren istasyonu.

Şehrin güneyi ve Barselona ve Toledo şehrine sefer yapan trenler, buradan hareket ediyorlar. Yüksek hızlı trenlerin çıkış noktası da buradan.

Yapı, 1851 tarihinde Fransa-Paris’te bulunan Eyfel kulesini yapan, Gustav Eifel tarafından yapılmış ve hizmete açılmıştır. Ancak, büyük bir yangın geçirir ve yeniden yapılandırma çalışmaları sonucu, 1892 yılında, yeniden hizmete açılır.

Trenlerin bulunduğu bölümün üstündeki örtü platformu ; 157 metre uzunluğunda ve 27 metre yüksekliğindedir.

İstasyonda, değişik yapılaşma  dışında, bir de tropikal bahçe var. Bu botanik bahçesinde, ağaçlar ve çiçekler, güneş ışınlarını almadan, nasıl bu kadar canlı olabiliyorlar, hayret etmemek mümkün değil. Ama, öğrendiğime göre, bunların üzerlerine, su püskürtüyorlarmış. Bu bahçenin ortasındaki havuzda ise, irili-ufaklı birçok su kaplumbağası görülüyor.

11 Mart 2004 tarihinde, burada büyük bir patlama olur ve bu bombalı saldırı sonucu, 191 kişi ölür ve 1800 kişi yaralanır. İstasyonda, bu saldırıda ölenlerin anısına bir anıt görülüyor. Hatta istasyonun bahçesine, ölen 191 kişinin anısına, birer tane “zeytin” ağacı da dikilmiş.

Şimdi şehrin yeşil alanı olan ve bölgeye yakın bir yere gideceğiz. Geri dönüp, kuzeye doğru yürüyoruz.

25.  Lavapies Bölgesi ;  Burası, zamanında ayak yıkamak için kullanılan çeşme nedeniyle “Lavapies” yani “ayağını yıka” ismiyle anılıyor. Burası, 15’nci yüzyılda, bir Yahudi mahallesiymiş. Aynı zamanda, bir çok matadorun doğum yeri. Günümüzde ise, tipik bir işçi sınıfı yerleşimi.

Bölgenin merkezinde, Plaza de Lavapies meydanı var. Bu meydan, hareketli ve canlı. Meydanın çevresindeki sokaklarda ise, barlar ve restoranlar dizilmiş. Bunların çoğu, Arap kafeleri ve Türk mekanları, yani egzotik yerler.

(-). /26. El Rastro Pazarı ;  Burası, tatil günlerinde kurulan, ikinci el pazarı. Yani, diğer bir tabirle, bit pazarı.

Bu pazarda, antika eşyadan tutunda, kitap, giysi, evcil hayvana varıncaya kadar birçok şey satılıyor.

Yani, hayal edebileceğiniz her şeyi bulmak mümkün. Plaza del Coscorro meydanından başlayarak, yukarıda söylediğim gibi, Calle de Toledo caddesini ve ara sokakları gezebilirsiniz. Toplam alan, 2 km. karedir.

Ancak, bir şeyler satın almak isterseniz, sabah saatlerinde, örneğin: 09.30 gibi pazar yerinde bulunmanızda yarar var. Gün ortasına doğru ara sokaklar tıklım tıklım doluyor. Yorulduğunuzda, burada bulunan restoranlarda veya tapas barlarında mola verebilirsiniz.

Birde, burada gezerken, yankesicilere karşı tedbirli olmanızı, çanta ve cüzdanlarınıza sahip çıkmanızı öneririm.

Bölgedeki gezimize devam ediyoruz. El Rasto bölgesinden çıkıyoruz ve kuzeye yöneliyoruz. Şimdiki istikametimiz, PLAZA DE ORİENTE meydanı. Calle de Bailen caddesini takiben kuzeye gittiğimizde, fazla uzak değil. Sağ yanınızda kalıyor.

M-11. /27.  Puerta da Toledo (Toledo Kapısı) ;

M-12. /28.  Basilica De San Francisco El Grande (Aziz Francesco Bazilikası) ;  Burası, Kral III.Charles tarafından, 1760 yılında yaptırılmıştır. Kilise yapısı, 3 şapel içeriyor. Yapının önünde, küçük bir meydan var. Diğer üç yanı ise, yeşilliklerle dolu. Yapı, neo-klasik tasarımın özgün bir örneği. Kubbesi, olağanüstü. Eğimli ön cephesi de görülmeye değer.

Kubbenin iç çapı, 31 metre. Bu ölçüleriyle, diğer bir çok ülkedeki dini yapıların kubbelerini geçiyor. Daire kubbenin çevresine, havarilerin, beyaz mermerden büyük boy heykelleri dikilmiş. Yapının merkezinden itibaren, yedi şapel, çevreye doğru genişliyor. Kilisenin resim koleksiyonu da muhteşem. Burada resimleri bulunan sanatçılar: Goya, Ribera, Zurburan.

Evet gezimize devam ediyoruz. Plaza de la Paja meydanının hemen güneyinde, Plaza San Andres meydanı var. Bu meydanın hemen doğusunda ise, şehrin en hareketli ve canlı cadde ve sokakları bulunuyor. Bunlar: CAVA BAJA, CAVA ALTA, ALMENTO ve CALLE DEL NUNCİO. Bu bölgede, bol miktarda güzel tavernalar ve tapas barları var.

Pazar günleri ise, yine buradaki “CALLE DE TOLEDO” caddesinde ve çevresindeki sokaklarda EL RASTRO denilen bit pazarı kuruluyor.

29.  Museo De San Isıdro (San Isidro Müzesi);  Burası, Aziz İsidro’nun işçi olarak çalıştığı, Vargas ailesine ait sarayın içinde bir bölüm ve Müze olarak tanzim edilmiş. Bu müzede, arkeolojik koleksiyon, tablolar, oymalar ve maketler yardımıyla Madrid şehir tarihinin kronolojik bir kuruluş öyküsü izlenebiliyor. Ancak, bunlardan mutlaka görmenizi önereceklerim: Anton Van der Wyngaard yapımı olan Madrid şehrinin surlarla çevrili, 1562 yılındaki görünümü resmi. Ayrıca, Texeria’nın, 16.yüzyıla ait ünlü şehir planını görmek mümkün. Burada, şehrin koruyucu azizi San İsidro’nun yaşamı sırasında gerçekleşen olaylar da sergileniyor.

Müzeden sonra, güneybatıya doğu ilerliyorsunuz. Karşınıza bir dini yapı çıkıyor.

30. Iglesia De San Andres (San Andres Kilisesi) ;  Burası bir kilise. Buranın içinde bir mezar yeri var. Bu mezar, Madrid şehrinin koruyucu azizi, Capilla de San Isidro’ya ait.

Kutsal hafta kutlandığında, Perşembe günü, San İsidro ve karısı Santa Maria de la Cebeza’nın buradan alınan görüntüleri, şehir sokaklarında toplanan insanlar tarafından taşınıyor.

31. Plaza De La Paja (Saman Meydanı) ;  Plaza Mayor’dan önce, şehrin ticari faaliyetleri burada yapılıyormuş. Burası, semtin ilginç ve eğlenceli bir meydanı. Meydanın güneyinde, güzel bir yapı var.

32.  La Latina Bölgesi ;  Bu bölge, Plaza de Villa meydanı ve Calle de Segovia caddesinin güneyinde kalan şehir merkezinde bir semttir. Surlar içinde kalan kısım, İslam dönemine ait bölümleri kapsıyor. Şehrin en iyi “Tapas barları” burada bulunuyor.

Calle de Bailen caddesine gelin ve aşağı ya yani güneye doğru ilerleyin. Sol yanınızda, La Latina semti.

Burada, şehrin yoğun ve hareketli yaşantısı birden duruluyor. Ayrıca; eski Magribi bölgesi olan LA MORERİA da burada bulunuyor.

Ara sokaklara girerek, geziye devam ediyoruz. Hedefimiz: Palaza de la Paja.

(-). /33.  (Country House Park) Casa de Campo Parkı ;  Manzaneras nehrinin sağ kıyısındadır. 4000 dönümlük bir alanda kurulmuştur. Parkın yapılış tarihi 1559 ve yapıldığı tarihte, kraliyet ailesi için av sahası olarak yapılmış. Çok büyük bir ormanlık alan içindeki apartmanlar, doğal ve yeşil görüntüyü bozmuyorlar.

Park içinde bir gölet var. Bu gölette, sandal gezintisi yapmak mümkün. Ayrıca park içinde, muhteşem güzel bir lunapark ve şehrin hayvanat bahçesi bulunuyor. Lunapark, aynen Amerika’daki benzerleri gibi, muhteşem güzel ve heyecan dolu araçlarla dolu. İlginizi çekebilir.

Yalnız, bu park, özellikle hava karardıktan sonra, yani belli bir saatten sonra güvenli değil. Bunu İspanyollar kendileri söylüyorlar, park sahası içinde geç saatlerde ve kuytu yerlerde bulunmamanız önerilir.

Buraya ulaşmak için metro hattını kullanabilirsiniz. Metro hattında CASA DE CAMPO istasyonunda inmeniz gerekiyor. Parka ulaşmanın bir diğer yolu da teleferik.

M-13. (1/4). /34.  Catedral De La Almudena (Almudena Katedrali) ; İlginç bir yapı. Temeli atıldıktan, tam 350 yıl sonra bitirilmiş olması, en ilginç yönü. Yapı, 1993 yılında tamamlanır ve Papa II.John Paul tarafından takdis edilerek açılır.

Katedralin inşa edildiği yer, şehrin Müslüman Magribi bölgesidir. İlk yapıldığında bir kilise iken, sonradan bir camiye dönüştürülmüş ve daha sonra yeniden katedral olarak gündeme gelmiştir. Yapının uzunluğu 104 metre ve genişliği 76 metredir. Merkezi kubbenin çapı 20 metredir.

Katedralin en büyük bir diğer özelliği, kriptada bulunan ve 16’ncı yüzyıldan kalma şehrin koruyucu azizi Virgen de la Almudena resmi.

Ancak katedral, şehir halkının ibadet için yoğun tercih ettiği bir yer olamamış. Sadece, Prens Felibe ile eski bir gazeteci olan Letizia Ortiz’in evlilikleri sırasında, kraliyet düğününe ev sahipliği yapmasıyla öne çıkmış. Bunun dışında, kraliyet sarayına yakın olması nedeniyle, kral ve kraliçelerin ibadet yeri olarak kullanılmıştır. Aynı zamanda, ölen kral ve kraliçelerin bir kısmı haricindekiler, buraya gömülmüşlerdir.

Kraliyet sarayının hemen doğusunda, başka bir bina daha var.

M-10. (1/3). /35. El Palacio Real (Kraliyet Sarayı) veya Royal Palace (ve Royal Armoury); Saray, her tarafı heykellerle dolu olan, Plaza de Oriente meydanındadır. Burası Avrupa’nın en muhteşem saray yapılarındandır. Aslında, günümüde, İspanya kralı Juan Carlos, burada yaşamıyor. Kralın yaşadığı saray, Madrid şehir merkezinden 34 km. uzaklıkta, daha mütevazi bir saraydır. Burası, sadece devlet törenleri için kullanılmaktadır. Ve aynı zamanda kısmen halka açık bir müze konumundadır. Burada, güzel bir mimari ve sanat koleksiyonu görmek mümkün.

Bu saray, Kral Philip döneminde yani 1406 yılında, av köşkü olarak yapılmıştır. 1547 yılında ise, Kral V.Charles tarafından saraya dönüştürülmüştür. 1604 yılında ise büyük bir yangında tahrip olmuştur. 1734 yılında aynı yerde İtalyan-Barok tarzında, günümüzde görülen yapı yapılmıştır. Yapının mimarları; Juvara, Sabatini ve Sachetti. Yapının inşaatına, kral V.Felibe zamanında başlanmış ve III.Charles zamanında bitirilmiştir. Yapımı 25 yıldan fazla sürmüştür. Böylece, sarayda ilk ikamet eden kral, III.Charles olmuştur.

Yapı, beyaz mermer ve  travertenden yapılmıştır. Aslında, burada daha önce bir Roma kalesi bulunuyormuş. Romalılar burada iken, onların bir muhafız kalesi varmış. Ama, Araplar geldiklerinde, önce Toledo şehrini ele geçirmişlerdir. Fakat, daha sonra Toledo şehrini korumak için, Romalıların egemenliğindeki Madrid şehrini ele geçirmek istemişlerdir. Çünkü kuzeyden gelecek saldırılara karşı, Toledo şehrini korumak için, Madrid şehrini de elde bulundurmak şarttır. Araplar, Madrid şehrini ele geçirince, daha önce bir Roma kalesi bulunan buraya; bir hisar yani alkazar yani bir arap kalesi yapıyorlar. İspanyollar, arap müslümanlara “magribi” derler. Yani, “pınar suyu” anlamına gelmektedir. Şehrin ismi, buradan dönüşerek, günümüze Madrid olarak gelmiştir. Pınar suyu anlamı ise, sarayın hemen önünde bulunan “Manzaneras nehri”nden gelmektedir. Bu nehir medeniyle, sarayın ön tarafından muhteşem bir bahçe günümüzde de bulunmaktadır.

Yapı olarak, saray, Paris şehrindeki Versay sarayı hayal edilerek yapılmıştır. Sarayda; 870 pencere, 240 balkon, 110 kapı bulunuyor. Ayrıca, 2000 (2800) civarında oda bulunduğu söyleniyor. Yapılan gezilerde, bu odalardan küçük bir kısmı görülebiliyor.

Saray, Kral 13.Alfonso’ya kadar, yani bugünkü kralın dedesine kadar aktif olarak, kraliyet ailesi tarafından kullanılmıştır. 

Sarayla ilgili ayrıntılar :

Saray yapısı : Madrid şehrinin en çok ziyaret edilen yerlerinin başında geliyor. Burada; sergilenen eserler; İspanyol silahları, matara, kalkan, mızrak, miğfer, eğer gibi askeri objelerdir.

Saraya giriş :  Ana merdivenden yapılıyor. Bu ana merdiven bölümü, kemerli bir tavan altında, aydınlık, gösterişli ve muhteşem. Merdivendeki her basamak, tek levha mermer halinde yapılmış.

Salon de los Halberdiers :  Burada çok iyi korunmuş. Eski Felemenk ve İspanyol duvar halıları var.

Salon del Trono :  Burası taht salonu. Saray yapısının güney cephesinin tam ortasında. Duvarlar, yaldızlı çerçeveler içindeki aynalar ve kırmızı kadife örtülerle kaplanmış. Tavan ise, 1764 yılında Tiepolo tarafından boyanarak süslenmiş. Yaldızlı bronz aslanlar, tahtı koruyor. Burada, III.Carlos tarafından yapıya eklenen “sohbet odası”, ünlü ressam Goya’nın, 4 tablosu ile süslenmiş.

III.Carlos bölümündeki odalar muhteşem lüks.

Salon de Gasparini :  Olağanüstü güzellikte. Napolili sanatçı Matias Gasparini’nin ismini almıştır. Tavan, taban ve duvarlarda, Rokoko tarzının eşsiz örnekleri sergileniyor. Taş ustaları, heykeltıraşlar, cam ustaları, saatçiler, gümüşçüler, mobilyacılar, terziler; bunların hepsi, burada gerçekten muhteşem güzellikler yaratmışlar.

Sala de Porcelana :  Burası, porselen odası. Retiro bahçelerindeki porselen fabrikasından çıkan, 18’nci yüzyıla ait, 1000’den fazla porselen sergileniyor. Tam ve rakipsiz bir porselen koleksiyonu.

Comedor de Gala :  Burası, törensel yemek salonu. Son derece lüks. Burası ilk kez, 1879 yılında, XII.Alfonso ve eşi Maria Christina’nın evlilik töreni için hazırlanmış. Bu törene, 145 kişi katılmış. Odada görebilecekleriniz şunlar: 15 avize, 10 kollu şamdan ve Brüksel duvar halılarıyla süslenmiş duvar. Ayrıca, 18’nci yüzyıl, Çin yapımı porselen kaplar da ilgi çekiyor.

Sarayın bulunduğu park alanı ise : Avrupa Birliği tarafından “kuş yaşama alanı” olarak özel koruma altına alınmıştır. Bu park alanı, hemen sarayın girişinde, yemyeşil ve şekilli kesilmiş ağaçların bulunduğu “Jardines de Sabatini” yani “Sabatininin Bahçeleri” bölümüdür. Burası, hemen saray binasının yan tarafındadır.

Saray yapısında ziyaret edebileceğiniz ek yapıda, şunları görebilirsiniz:

- Botica Real  ;  Burası, Kraliyet eczanesidir. Yapı, 1594 yılında inşa edilmiştir. Yapının 2 odası, IV.Carlos’un, özel olarak sipariş verdiği cam ve porselen ecza kavanozlarıyla dolu dolaplarla çevrelenmiştir. Bu ek yapının diğer kısmı ise, Armeria Real olarak yani Kraliyet cephane yeri olarak geçiyor.

- Armeria Real ;  Burada da kılıçlı askerler, mızraklı atlılar, orijinal savaş bayrakları, ganimetler, silah ve kalkanlar sergileniyor.

Sarayı gezdikten sonra, yaklaşık 15 dakikalık bir yürüyüş ile, saray yapısının arka bölümüne dolanın ve buradan Madrid şehrinin muhteşem manzarasını izleyin.

Saray yapısında ana binayı gezdikten sonra: Plaze de la Armeria meydanını geçip, başka bir mekana ulaşabilirsiniz.

(1/1). /36.  Plaza De Oriente (Oriente Meydanı) ;  Burada, günümüze kadar görev yapmış, İspanyol kral ve kraliçelerinin heykelleri var. Burada ilginç olan, İspanyollar, bu heykelleri vizigot krallarından itibaren başlatmışlardır. Park içinde, toplam 44 tane heykel var. 

M-9. (1/2). /37. Teatro Real (Tiyatro/Opera);  Şehrin opera salonudur. Buranın enteresan bir geçmişi var. Burası ilk yapıldığında, Plaza de Oriente’in çamaşırhanesinin bulunduğu yere inşa edilmiş. Açılışı ise, 1850 yılında, opera sever Kraliçe II.Isabel’in doğum gününde yapılmış. Açılış operası ise, Donizetti’nin “La Favorita”sı. Bu açılış tarihinden yaklaşık 75 yıl sonra, bir yer altı akıntısı, yapının temellerini etkilemiş ve çökme noktasına getirmiş. Daha sonra, iç savaş döneminde barut deposu olarak kullanılan bina, Franco rejimi süresince kapalı kalmış ve 1965 yılında, konser salonu olarak yeniden hizmete açılmış. Son olarak: restorasyona alınan yapının, çalışmaları tam on yıl sürmüş ve muhteşem paralar harcanarak yapılan restorasyon çalışmaları sonucu, 1999 yılında yeniden hizmete açılmış.

Opera binasının en büyük özelliklerinden biri de, içinde özel bir havalandırma sistemi bulunuyor. İnsanların, içinde çalışırken veya bir şey izlerken, 21 derece sıcaklıktaki bir ortamda, beyinlerinin en verimli şekilde çalıştığı öğrenildiğinde; borular ile, bu Opera Binasınının içindeki hava sıcaklığı da, sürekli 21 dereceye ayarlanmıştır.

(1/5). /38.  Monasterio De La Encarnacion (La Encarnacion Manastırı) ;   Bu manastır, 1611 yılında, Margarita ve Austria tarafından yapılmıştır. Bu manastırda görmenizi önereceğim bir heykel var. İsa’nın çarmıha gerilişini tasvir eden korkunç bir ahşap heykel. Ayrıca, bu heykelin de içinde bulunduğu sanat koleksiyonu görülmeye değer. Burada, içinde azizlerin kemiklerinin bulunduğu yaldızlı kabinler de var. Ancak, bu yapının başka özellikleri daha var. Hatta bir aralar, televizyonda bazı programlarda, bu konu işlenmişti, hatırlayanlarınız olabilir: Her yıl 26 Temmuz günü, öğleden sonra, San Pantaleon’un küçük bir şişedeki pıhtılaşmış kanı, esrarengiz bir şekilde sıvılaşıyormuş. Eğer sıvılaşmaz ise, bu durum felaket olacağının habercisiymiş.

Hemen yakınlarda, yine bir yapı var.

39.  Plaza De La Villa (La Villa Meydanı) ;  Burası, şehrin en eski meydanıdır. Bir zamanlar, şehrin hükümet merkezi olarak kullanılmıştır. Burada görebileceğiniz yapılar şunlar;

- Casa Y Torre  De Los Lujanes (Lujanes’in Evi Ve Kulesi) ;  15 yüzyılda yapılmış, gotik bir yapıdır. Yapının, muhteşem büyük bir taş ana kapısı ve iki kulesi var. Kule ismi, calle mayor. Kuleler, meydanın köşelerinde bulunuyor.

- Casa De Cisneros (Cisneros’un Evi) ;  16.yüzyıl ortalarında, Kardinal Cisneros’un yeğeni tarafından yapılmıştır.

- Ayuntamiento (Belediye Binası) ;  Meydanın en alt ucunda bulunuyor. Şehrin, bu bölgedeki, 17’nci yüzyılda yapılmış resmi binalarının bir örneğidir. Kuleleri ve arduvaz kule tepeleriyle öne çıkıyor.

Cella Mayor caddesinin bitiminde solunuzda kalan, dikdörtgen yapı: Calle de Bailen geçiyorsunuz ve ana caddeden de karşıya geçin ve ağaçların altından ilerlediğinizde hemen solunuzda: Magerit’i çevreleyen, eski Magribi duvarlarının kalıntılarını görebilirsiniz.  

M-14. (4/3). /40.  Plaza Mayor (Mayor Meydanı) ve III. Felibe Heykeli ;  İspanya’nın görülmeye değer, en güzel yerlerinden biridir. Tam şehir merkezinde, dört tarafı kapalı, tam bir kibrit kutusu gibi bir meydandır. 17’nci yüzyılda, Mimar Juan de Herrera tarafından planlanmış olup, sivri kuleler, simetri ve çatılar dikkati çekiyor. Giderken, üstü kemerli geçitlerden/kapılardan geçeceksiniz, bunların toplamı 9. Buraya, motorlu taşıtlar giremiyor. Bu kemerli geçitler/kapılar, her ne kadar meydana açılsa da, bazılarında dolambaçlı yollar var. Bunların en önemlisi, daha meydana girmeden önce, ziyaret etmenizi önereceğim yer; Cava San Miguel. Burada, kenarda mağazalar, tavernalar ve mesoneler (mağaza gibi barlar) bulunuyor.

Evet, bu kısa çevre gezilerinden sonra gelelim meydana.

Meydana geldiğinizde, buradaki dikdörtgen planlı bir alan göreceksiniz. Alanın uzunluğu 200 metre ve genişliği 100 metre. Zemine, arnavut kaldırım taşları döşenmiş. Bu alanın çevresinde, tarihi yapılar (136 adet) öne çıkıyor. Bu yapıların alt katlarında, hediyelik eşya satan dükkanlar ve restoranlar bulunuyor.

Meydan, bir zamanlar; kutlama törenlerine, pazarlara, tiyatro şenliklerine, boğa güreşlerine, dini törenlere ve İspanyol Engizisyonu zamanında da mahkeme duruşmalarına ve idamlara sahne olmuştur.

Meydana bakan 400 balkona sahip olan kişiler, yukarıda sözünü ettiğim etkinliklerde, bu balkonları için bilet satıyorlarmış.

Ayrıca, meydada, açık havada bulunan kafelerde biraz mola vererek, şehrin en ince mimari unsurlarını oturduğunuz yerden izleme şansınız oluyor.

Plaza Mayor Meydanının hemen ortasında, meydanın yapılmasını emreden, Kral III.Felibe’nin bir heykeli var.

41.  Huertas ve Plaza Santa Ana (Santa Ana Meydanı) ;  Bu meydan, Fransız işgali sırasında, Joseph Bonaparte tarafından yaptırılmış. Meydanda, açık hava sahnesinin bulunduğu yerde, Teatro Espanol bulunuyor. Meydandan, gündüz saatlerinde geçerseniz, her yerin kapalı olduğunu göreceksiniz. Çünkü, buralarda hayat, gece başlıyor.

Burada, restoranlar, tascalar, tapas barları, tiyatro, müzik ve Flamenko kulüpleri var. Aynı zamanda burası, boğa güreşleriyle de anılıyor. Plaza Santa Ana meydanında bulunan “Hard Rock Oteli”nin giriş kapısında, bir tabela var. Bu tabelada şunlar yazılı: “Matador Manolete; bir zamanlar, buradaki Reian Victoria Oteli’nin devamlı müşterisiydi.”

Buradan sonra, iyice güneye iniyoruz. Burada göreceğimiz yer: Lavapies.

M-15.Y-13. (2/9). /42.  Puerta Del Sol (Güneş Kapısı) Meydanı ;  Şehir içinde, işlek ve iyi bilinen bir yerdir. Yılbaşı kutlamaları, burada düzenleniyor. Yeni yılın ilk günü, buradaki saat kulesinin melodisini dinlemek üzere, Madridliler burayı dolduruyorlar. Saat, yeni yılda 00.00’a geldiğinde, bir çan aşağıya doğru iner ve 12 kez vurmaya başlar. Bu arada, insanlar, çevrede satılan üzüm keseciklerinden satın alarak meydana gelirler. Çünkü, içinde 12 tane üzüm tanesi bulunan keseciklerdeki üzümler, çanın her vuruşunda, bir dilek tutularak birer birer yenilir. Bu şekilde tutulan dileklerin, gerçekleşeceğine inanılır.

Burası, ilk yapıldığında, yani 15’nci yüzyılda, burada, şehir surlarında, bir kapı bulunuyormuş. Zaten isim anlamı “Doğuya yönelik kapı-Yükselen Güneş” demektir. Meydan, ismini bu kapıdan almış.

Meydanda, Fransızlar tarafından, 1768 yılında yapılmış, Postahane evi bulunuyor. Bu postane binasının hemen önündeki kaldırımda ise “0 (Sıfır kilometre)” taşı var. Küçük bir sütun şeklinde. Yani, burası ulusal karayolu ağının tam merkezi. Metro ulaşımının bütün hatları bile, burada buluşmaktadır.

Meydandaki diğer yapılara gelelim. Sol tarafta binalar var. Bunlardan biri, El Corte İnglesias isimli, alışveriş mağazasıdır. Sağ tarafta, üzerinde saat kulesi bulunan bina, hükümet binasıdır. Meydanda, Kral III.Charles’e ait kare kaide üzerinde bir heykel görülüyor. Meydanın ortasında ise, fıskıyeli bir havuz var. Meydanın kuzey tarafında mandrose ağacı ve buna sarılmış bir ayı anıtı var. Bunlar, aynı zamanda, Madrid şehrinin sembolü.

Sol meydanı, yalnız bunlarla değil, özellikle hafta sonunda yani tatil günlerinde, İspanyol müziği yapan müzik guruplarının sesli ve görüntülü şovlarıyla da ünlü. Hafta sonu buraya gittiğinizde, mutlaka yerel kıyafetler giymiş, bu müzik guruplarıyla karşılaşabilirsiniz. Ayrıca meydanda, çok miktarda, değişik profiller çizen, değişik kıyafetler giymiş, canlı heykellerle de karşılaşmak mümkün.

(1/6). /43.  Monasterio De Las Descalzas Reales (Las Descalzas Manastırı) ;  Burası, şehrin en önemli rahibe manastırıdır. Günümüzde ise, bir dini sanat müzesi olarak işletiliyor ve ziyarete açık.

Yapı, 16’ncı yüzyılda (1566 yılında), Kral II.Felibe tarafından yaptırılıyor ve kral, kızını evlendirmeyerek buraya saklıyor. Takip eden yıllarda, buraya, bir çok değerli metaller, resimler ve hatta dinsel emanetler gibi hazineler getirilir. Tüm bu mallar, vakıfın çok zenginleşmesini sağlar.

Uzun yıllar, dini ve kendi içinde kapalı bir yapı olarak devam eden manastır, 1960 yılında, Papa’nın izniyle, müze olarak hizmet vermeye başlar. Hatta 1985 yılında, Avrupa Konseyi, burayı “Yılın Müzesi” olarak seçer.

Özellikle, günümüze kadar korunan cephe çok güzel. Kırmızı tuğla ve granitten yapılmış.

Manastıra girerseniz, ilk gözünüze çarpacak olan 17’nci yüzyıl freskleriyle bezenmiş, granit merdiven. Merdiven üstünde, IV. Felibe ve ailesinin tasvirleri bulunuyor.

İkinci katta, din ya da krallarla bağlantılı sanat eserleri görülüyor. Salonlardan biri, orijinal Rubens çizimlerini örnek alan, 17’nci yüzyıla ait duvar halılarıyla kaplıdır. İç dekorasyondaki tabloları yapan sanatçılardan bazıları: Titian, Sanchez Coello, Brueghel, Luini, Paolo de San Lecocadi, Becerro ve Pompeo.

Yapı içinde, hala yalınayak gezinen rahibeler ve hatta bahçede sebzelerle uğraşan rahibeler görülebiliyor

Meydandan sonra, batıya doğru uzanan Calle Mayor sokağını takip edin. Burada Marcedo de San Miguel, yani 1915 yılında kurulmuş olan bir yiyecek pazarına ulaşacaksınız.

Sonra, Cella Mayor caddesinde, batıya doğru ilerleyin. La Filor de san Miguel’i geçiyorsunuz ve Plaza de la Villa bölgesine geliyorsunuz.

(1/6). /43.  Convento De Las Descalzas Reales (Yalınayak Kraliyet Fransiskenleri)(Bir yukarıdaki ile aynı ama açıklama değişik ??)Burası, 1566 yılında başlangıçta bir saray yapısı olarak, Kutsal Roma İmparatoru V.Carlos’un kızı Prenses Juana de Austria tarafından yaptırılmıştır. Daha sonra ise, El Escorial’ın mimarı tarafından, rahibe manastırına çevrilmiştir.

Manastır, birçok koruyucu aziz tarafından desteklenmiştir. Ancak, buraya 18’nci yüzyıl başına kadar, sadece en yüksek soylular sınıfına girmiş rahibeler kabul edilmiştir. Varlıklı rahibeler, manastıra kapanırken, beraberlerinde, muhteşem sanat eserlerini de getirmişlerdir. Günümüzde, manastırda hala Fransisken rahibe yaşıyor. Bunların sayısı ise 33. Niye 33. Çünkü, İsa öldüğünde 33 yaşında idi. Bu rahibeler, manastır ve çevresinde yaşıyorlar. Ancak, ziyaret saatlerinde, gözlerden uzak bulunurlar, yani bunları göremessiniz. Aslına bakarsanız, 30 yıl öncesine kadar, manastır tamamen dünyaya kapalı imiş ve ziyaret mümkün değilmiş.

Manastırda ilk gözünüze çarpacak olan, yerden tavana kadar, 17’nci yüzyıl freskleriyle süslü, granit merdiven. Merdivenin üstünde, IV.Felipe ve ailesinin tasviri bulunuyor.

İkinci katta: din ya da krallarla bağlantılı sanat çalışmaları görülüyor. Salonlardan biri, orijinal Rubens çizimlerini örnek alan, 17’nci yüzyıla ait duvar halılarıyla kaplı. Ayrıca Tiziano, Brueghel ve Zurbaran gibi sanatçıların tablolarını da görmek mümkün.

Evet, gezimize devam ediyoruz. Plaza Puerta del Sol meydanından, güneydoğu yönünde ilerliyoruz. Plaza Santa Ana meydanı karşımıza çıkıyor. Burası, aynı zamanda, Huertas bölgesi olarak da biliniyor.

M-6. (4/1). /44.  Calle Gran Via (Gran Via Caddesi) ;  Şehrin en  popüler caddelerindendir. Buranın bir diğer ismi de “büyük yol” olarak biliniyor. Burası, sonradan 3 bölüm halinde dizayn edilmiştir. Çünkü; İspanyol Krallığından kopup ayrılan kolonilerden, zaman içinde, buraya dönüp gelenler var. Zaten, şehirde çok miktarda, bir kısmının gözleri çekik, göçmen görmeniz mümkün. İnsanlar buraya göçüp geldikçe, şehir büyümüş ve yeni yerleşim yerleri gerekmiş. Dolayısıyla, şehrin çok daha zengin kesimi, gelip buraya yerleşmeye başlamışlar. Yani, 1910 yılında yapımına başlanan cadde, 1940 yılında tamamlanmıştır.

Caddeye üzerinde İspanyol Telekominikasyon binası, şık oteller, alışverişle ilgili pek çok mağaza, bunun dışında restoranlar, kafeler, sinemalar, tiyatrolar, müzikaller gibi bir takım faaliyetlerin yapıldığı bina ve tesisleri görmek mümkündür. Yani, burası özel ve güzel bir caddedir ve şehrin bir çok bölgesine çok yakındır. Bir anlamda, şehrin merkezi gibidir. İspanyol Telekominikasyon binası, 1929 yılında, ilk inşa edildiğinde, 80 metre yüksekliğiyle, şehrin en yüksek binası imiş. Zaten, bu noktadan sonra caddenin ikinci bölümü başlıyor. Bu ikinci bölüm, Callao meydanına kadar uzanıyor. Burası da, şehrin gece hayatının merkezi. Burada, sinemalar, kitap ve müzik albümlerinin satıldığı büyük mağazalar var. Özellikle, FNAC (Fransız kökenli mağazalar zinciri) mağazasına mutlaka uğramanızı öneririm. Çünkü, elektronik eşya, müzik ürünleri, kitap gibi birçok şeyi bulup satın alabilirsiniz.

Callo meydanından sonra, Espana meydanına kadar olan bölüm ise, üçüncü bölüm olarak biniliyor. Burada da, modern sinemalar ve oteller bulunuyor.

Cadde üzerindeki binaların mimari tarzı: 17-18-19’ncu yüzyıl mimari stillerini gösterirler. Madrid, zaten ağırlığı olan bir şehirdir. Her şeyden evvel, kraliyet şehridir. Bunun dışında siyaset, politika ve turizmin de kalbinin attığı şehir olarak öne çıkmaktadır.

Cadde üzerinde, köşede “Pizza Marzano” isimli restoran var. Pizza Marzano, İspanya’nın her yerinde şubesi olan bir restoran zinciridir. İçinde, pizza dışında yemekler de bulunuyor. Bunun yanında, yine bu cadde üzerinde, Santo Domingo metro istasyonunun hemen yanında, muhteşem bir dondurmacı var. Buraya yolunuz düşerse, mutlaka bu dondurmadan tatmalısınız.

Bu cadde ile ilgili son bir not : Gran Via caddesinden, Purta del Sol meydanına inen sokaklardan bir tanesi olan Calle dela Montera sokağı, günümüzde şehrin hayat kadınlarının ve seks marketlerinin bulunduğu bir yer olarak öne çıkıyor. Bu sokağın hemen Gran Via ile birleştiği köşe başında ise, ünlü bir fast-foot zincirinin restoranı bulunuyor. (Bu arada, sakın bu hayat kadınlarının resimlerini çekmeye kalkmayın, çünkü aşırı tepki veriyorlar.)

Gran Via caddesinde yürürken, Circula de Bellas Artes meydanına geldikten sonra, bu kez Calle de Alcala caddesine dönün ve istikamet Sol Meydanı. Sol meydanından sonra, yine aynı caddenin uzantısını takip ederek, şehrin yine ün ünlü yerlerinden birine ulaşıyoruz.

M-7. (1/7). /45.  Plaza de Espana (İspanya Meydanı) ;  İspanya’nın en ünlü meydanı olan Plaza de Espana’nın yapımına, 1914 yılında başlanmış ve 1928 yılında tamamlanmıştır. İspanyolların büyük gurur duyduğu eserlerindendir. Madrid gezinizde mutlaka göreceğiniz muhteşem bir meydandır. Bahçesinde bulunan İspanya şehrini anlatan gravürleri, devasa kuleleri ve İspanyolların Atlas Okyanusuna açılmasını simgeleyen su kanalları bulunmaktadır.

Burada, Servantes Anıtı var. Zaten, hemen görülüyor. Servantes, 6 yıl Cezayirde bir hapishanede, Osmanlının esiri olarak bulunur. Zaten, Don Kişot kitabının büyük bölümünü de burada yazar. Savaş sırasında eli sakatlanır ve böylelikle kitabın büyük bölümünü arkadaşına yazdırır. Serbest kalıp ülkesine dönünce ise, yazamaz duruma gelir ve çok daha düşük işlerde çalışmak zorunda kalır. Onun hayal kahramanı olan Don Kişot; kötülere karşı yani kötü olarak betimlenen yel değirmenlerine karşı, bitmek bilmeyen bir mücadele içindedir. Çevresindeki arkadaşları, kötülüklere karşı zafer kazanma şansının bulunmadığını, neden sürekli kötülüklerle ve kötülerle savaştığını söylerler. Ancak, yine de, Servantes; Don Kişot adlı eserinde, kahramanlarına kötülüklerle savaşmayı ve cebelleşmeyi sürdürür.

Çünkü, o kendisine öyle bir dünya yaratmıştır ki; Don Kişot adlı eseri, dünya üzerinde herkezin başucu kitabı haline gelmiştir. Hatta Don Kişot adlı eseri, dünya üzerinde, İncil’den sonra bir çok lisana çevrilerek, en çok basılan eser olarak tescillenmiştir.

Evet, buradaki anıtta, üstte Servantes, oturmuş olarak betimlenmiştir. Altında ise, onun hayal kahramanları Don Kişot ve yardımcısının heykelleri görülüyor. Hemen ön taraflarında, küçük bir havuz, arka tarafta ise yine bir havuz var. Anıtın bulunduğu yer ise, büyük ve eski ağaçların bulunduğu bir park. Genellikle, bir çok parkta, devlet adamlarının heykelleri bulunurken, bu parkta, Servantes ve hayal kahramanlarının heykelleri görülüyor ve şehrin ziyaretçileri tarafından ilgi çekiyor.

Meydandaki gezimizi tamamladıktan sonra, Calle de Ferraz caddesini takip ederek, ilerliyoruz. Hedefimiz, bir Mısır tapınağı olan Templo De Debod.

M-8. (1/8). /46.  Templo De Debod (Debod Tapınağı) ;  Anıt, çok güzel bir parkın içindedir. Ön ve arka cephesinde havuzlar bulunmakta olup, anıt bu havuzların ortasındaki bölüme kurulmuştur.

Her ne kadar şehrin yüksek bir yerinde bulunması ve şehir manzarasına hakim olması güzel olsa da, anıt benim için pek bir anlamlı gelmedi. Yani, bu anıtı görmek için büyük bir yolculuk ve emek vermeniz anlamsız olabilir.

Evet, burası bir park. Ama en büyük özelliği, içinde bir Mısır tapınağının bulunması. Bu tapınak, MÖ.4’ncü yüzyılda yapılmış ve Mısır’da Nil Vadisinde, Assuwan şehrinin 31 km. yakınlarında bulunuyormuş. Tanrı Amon ve Tanrıça İsis adına yaptırılmış. Aradan binlerce yıl geçmiş ve bölgede, Assuwan barajı yapılmasına karar verildiğinde, bu  tapınağın baraj gölü suları altında kalması tehdidi gündeme gelmiş. Bunun üzerine, Mısır hükümeti, Assuwan barajının yapımına katkıları nedeniyle, bu tapınağı İspanya hükümetine hediye etmiş.

Tapınak, 1969-1970 yılları arasında, taş-taş sökülerek gemilere yüklenmiş ve önce Valencia şehrine ve sonra da trenle Madrid şehrine getirilmiş ve burada, söküldüğü şekilde, taş-taş yeniden monte edilmiş. Ortaya çıkan tapınak ise, 1972 yılında halkın ziyaretine açılmış. Yani, öyle içine filan girilebilen bir tapınak değil. Yanlızca uzaktan izlemekle yetiniyorsunuz.

Ama, yukarıda da söz ettiğim gibi, bu tapınağın bulunduğu park, şehrin yüksek bir kesiminde. Buradan güneşin batışı ve şehrin yukarıdan izlenmesi mükemmel. Şehirde, güneşin batışının en güzel buradan izlendiği söyleniyor.

Tapınak ve park gezimiz bittikten sonra, yaklaşık 20-25 dakikalık bir yürüyüş sonunda, aynı cadde üzerinde ilerlediğimizde veya çevremizdekilere sorarak, Telefiklerin hareket ettiği yere ulaşıyoruz.

47.  Panteon de Goya Müzesi ;

(1/9). /48.  Teleferico Madrid ;  Madrid şehrinde, merkeze pek yakın olmasa da, güzel bir teleferik var. Eğer şehri havadan izlemek isterseniz, teleferik bunun için ideal. Ancak, merkeze bir hayli uzak. Hatta, metro ile gitmeye kalktığınızda bile, metro istasyonundan inince, uzunca bir süre (yarım saat kadar) yürümeniz gerekiyor.

Ancak, hemen hatırlatmakta yarar var, sakın ola saat 14.00-16.00 arasında, teleferik bölgesine gitmeyin, çünkü teleferik çalışanları “siesta” yapıyorlar ve saat: 16.00’ya kadar beklemek zorunda kalıyorsunuz.

Evet, 4 kişilik kabinlerdeki teleferik yolculuğu, yaklaşık 20 dakika sürüyor ve gidiş-geliş bedeli 6 Euro.

Günümüz burada noktalanıyor. Zaten büyük bir ihtimalle, muhteşem şekilde yoruldunuz. Ama unutmayın ki, özellikle yaz aylarında, bu şehirde hava, saat 22.00 de kararıyor. Yani, gezmek için bol zamanınız oluyor. Şehirde fazla zamanı olmayanlar, bu gezi  planından tercihlerine göre seçim yaparak, zamanı daha iyi değerlendirebilirler.

49.  Parque de Atracciones (Atracciones Parkı ve Lunapark) ;

50.  Manzaranes El Real Kalesi (Sarayı) Eğer bir İspanya tatili için hazırlık yapıyorsanız Dünyanın en görkemli kaleleri arasındaki Manzaranes El Real Kalesi'ni de ziyaret noktalarınıza eklemenizi öneririz. Bu heybetli kalenin yapımına 1475 yılında başlanmıştır. Burada bir zamanlar yaklaşık 100 ev ve 300 insan varmış. Yani aynı zamanda bir yaşam alanı olmuş Manzaranes El Real Kalesi. Madrid tatilinizde gidip görmenizi önerdiğimiz kale, sizleri kesinlikle büyüleyecek.

Boğa Güreşleri ; İspanya Madrid’in dünyaca ünlü aktivitesi olan Boğa Güreşleri, büyük bir öneme sahiptir ve bu spor köklü bir tarihe dayanmaktadır. Büyük bir arenada gerçekleşen boğa güreşlerinin bilet satışları iki gün önce satışa sunulur ve bilet fiyatları 1.000 ile 10.000 peseta arasında değişiklik göstermektedir. Sezonu Mart ayıyla açar ve Ekim ayının sonuna kadar devam eder. 
Büyük bir seyirci kitlesine sahip olsa da insanları ikiye bölen ve karşı karşıya getiren bir özelliğe de sahiptir. Hem Avrupa’da hem de İspanya
’da büyük bir tartışma konusudur.

MADRİD ŞEHRİ DIŞINDA GÖRÜLMESİ ÖNERİLEN YERLER

Madrid yakınlarında, hemen bir saatlik uzaklıkta, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmış, 3 şehir bulunuyor. Bunlar; ilk 3 sırada olmak üzere, yakın çevrede gezilip görülebilecek yerler şunlardır :

Toledo :  Madrid’den 70 km. uzaklıkta. Toledo’ya ulaştığımızda şehrin giriş kapılarından Puerto del Sol karşılar sizi. Öncelikle Alkazar sarayının olduğu alandan gezinize başlarsanız orada bulunan birbirinden güzel kafelerde yolculuğunuzun yorgunluğunu attıracak kahveler gezinize daha dinç başlamanızı sağlayacaktır.

Şehir bir tepeye kurulmuş ve tepenin çevresini (Rio de Taja) Taja nehri dolaşıyor. Alcazar Sarayı, Catedral, lglesia san Roman, 2 tane sinegog ( Sta.Blanca ve El Transito ), Casa Museo del Grego,Ternerias Camii, Manasterio S.Juan de las Reyes gibi birçok görkemli binalar iç içe...

Şehri yürüyerek gezmek daha verimli olacaktır, çünkü araçla giremeyeceğiniz birçok sokağa sahip Toledo. Hızlı bir tempoyla yaklaşık 5-6 saatte gezilebilir bir şehir. Roma, Vizigot, Magrip, Hristiyan, Müslüman izlerini her yerde görmek mümkün. Şehrin en yüksek noktasında Museo de los Consilos (Romano) yer alıyor. Sayısız anıtı gezdikten sonra Puente de San Martin köprüsünden geçerek şehirden çıkıyorsunuz. Şehirden çıktıktan sonra karşıdan Toledo’nun neredeyse tamamını görebileceğiniz seyir teraslarında da son olarak birer içki yudumlamanızı tavsiye ederiz.

Segovio :  Burası da, özellikle Roma dönemine ait birkaç eserin bulunduğu ve bu nedenle öne çıkan bir şehirdir. Segovia’ya bir otoyol A-6, bir de Guadalama üzerinden normal yol var. Normal yolu tercih etmenizi tavsiye ederiz yani dağ yolunu. Yaklaşık 1830 m’lerin üzerinden geçerek 2 saatte ulaşılabiliyor ve manzara olağanüstü. Bolu Dağı’ndaki et lokantalarını anımsatan tesisler var yolunuzun üzerinde.

Segovia 2-3 saat içerisinde gezilecek bir yer, rakım 1000‘in üzerinde olduğundan yağışsız bir gün tercih etmek gezmek açısından daha verimli olacaktır, ama hazırlıklıysanız eğer bu gezi yağış eşliğinde de çok eğlenceli olabilir. Segovia’da ki Plz.Mayor’un hemen yanı başındaki katedral, oldukça heybetli ve gezilmeye değer. Şehrin bitiminde sur, dışında Alkazar gerçekten de muhteşem. Etrafı su oluklarıyla çevrili. Caddeleri oldukça dar olan şehir, eski dokusunu büyük ölçüde korumuş ve diğer şehirlerden Segovia’yı ayıran özelliği ise su kemerleri. Bu su kemerleri 29 m. yükseklikte, 728 m. uzunluğunda ve ilk günkü gibi sağlam görünüyor...

Merkezin yakınlarında şehre hayat veren Rio de Frio (soğuk ırmak) nehri ve Madrid-Segovia arasındaki dağ, dağdaki Geyik Parkı ve V.Felipe’nin dul eşi lsabel Fernese’nin yaptırdığı av köşkü görülmeye değer.

Avilla :  Burası, özellikle Azize Teresa’nın doğum yeri olarak öne çıkıyor. Yani, daha çok dinsel bir ağırlığı ve önemi var. Merakı olanlar için gidilip görülebilir. Çizgi filmleri andıran bir ortaçağ kalesine sahip 6000 nüfuslu küçük bir yerleşim. Buradaki kaleyi Türkiye’deki Bayburt Kalesi’ne benzetebiliriz. Deniz seviyesinden yüksekliği 1131 m. 88 burca sahip kale surları 11.yy’dan kalma. Eski şehir kale içinde. Azize Tesesa (Teresa mı acaba?)’ya adanmış bir kent Avila. Katedrali görmeden ayrılmayın.

El Escorial :  Burada, İspanya Kralı II.Felibe tarafından yaptırılan bir manastır, anıt mezar ve saray var. Turistlerin ilgisini çekiyor.

El Vale de Los Caidos :  Burası şehitler vadisi olarak da isimlendiriliyor. Burada, General Franco’nun mezarı var. Binlerce kişinin gömülü bulunduğu yerde, ayrıca, muhteşem boyutlarda bir haç bulunuyor.

MADRİD’TE ULAŞIM

Hop On & Hop Off Turistik Otobüs ;

Mart – Ekim : 09.00 - 22.00 arası,   Kasım – Şubat : 10.00 - 18.00 arası.

Madrid'in turistik otobüsleri iki güzergah üzerinde 36 durak ile bütün şehir gezdirir. Otobüsler mevsime bağlı olarak, 8 ila 15 dakika aralıklarla gelir. Tam bir tur güzergah başına yaklaşık 80 dakika sürer.

1 gün : Erişkin: 21 €     ;     2 gün : Erişkin: 25 € 

Ofis Saatleri :   Pazartesi – Cuma : 10.00 - 19.00 arası,  Cumartesi – Pazar : 10.00 - 14.00 arası.
Tel                :  +34 9300 433 42

Rota No. 1 (Mavi) : 
Museo del Prado, 

Puerta de Alcala, 

Barrio de Salamanca, 

Plaza de Colon, 

Plaza de Cibeles, 

Gran Via, 

Plaza de Espana, 

Templo de Debod, 

Teatro Real, 

Palacio real, 

Puerta de Toledo, 

San Franciso El Grande, 

Catedral Almudena, 

Plaza Mayor, 

Puerta del Sol, 

Circulo Bellas Artes, 

Museo Thyssen, 

Museo Reina Sofia, 

Jardin Botanico,

Museo del Prado.

Rota No. 2 (Yeşil) :
Plaza Neptuno, 

Plaza de Cibeles, 

Plaza de Colon, 

Museo Esculturas, 

Museo de Ciencias Naturales, 

Nuevos Ministerios, 

Santiago Bernabeu, 

C.S.I. Cientificas,  ??

Museo Lazaro Galdiano, 

Serrano,  (Calle de Serrano var).

Museo Arqueologico, 

Puerta de Alcala, 

Alcala,  (Calle de Alcala olmalı)

Puerta del Sol, 

Plaza de las Cortes, 

Plaza Neptuno.

MADRİD’DE ALIŞVERİŞ

Öncelikle şunu söylemekte yarar var. Pazar günleri, bu tür ülkelerde, süpermarketler bile kapanıyor. Ancak, çok turistik mağazalar açık kalıyor veya belli tatillerde, örneğin noel öncesi pazar gününe rastlıyorsa, dükkanlar ve mağazalar açılıyor.

İspanya da, biraz böyle, bunlar Latin ülkeleri, sıcakta fazla çalışmıyorlar. Hele güneye indikçe, bu tembellik daha da artıyor. Sonuçta, yavaş insanlar. Yani, bu memlekette biraz sabırlı olmanız şart. Özellikle, restoranlarda hizmet eden garsonlar özellikle yavaşlar. Bu onların kendi tarzları. Mümkün olduğunca yavaş hizmet ediyorlar, restoranlardaki servis sürenizi ona göre ayarlamalısınız. Yani, uzun süre beklemeye tahammül etmeniz şart.

Diğer yandan, Temmuz ve Ağustos aylarında bu şehre giderseniz, mevcut dükkan ve mağazaların, en az yarısının kapalı bulunduğunu göreceksiniz. Çünkü, bu dükkan ve mağaza sahipleri, bu aylarda hava çok sıcak olduğu için, kendilerini sahil kesimlerine atıyorlar ve uzun süre dükkan ve mağazalarını açmıyorlar. 

Alışveriş olanaklarına gelince, Euronun durumu nedeniyle, Madrid şehrinde alışveriş pek keyifli değil. Bütün fiyatları, günümüzde 2.5 ile çarpmanız gerekiyor ve ortaya büyük rakamlar çıkıyor.

Ancak, turistik alanlardan değilde, nispeten ara sokaklardan ve şehir merkezi dışındaki yerlerden alışveriş yapmak daha hesaplı.

Nepalli deyince, bu şehirdeki bir çok dükkanın Çinliler tarafından işletildiğini bilmeniz gerek. Sanırım Çinliler, çin malları gibi, şehri kendileri de istila etmişler. Bir çok mağaza ve dükkanda çinliler göreceksiniz.

Genel tüketim maddeleri alışverişi için, marketleri tercih edebilirsiniz. Çünkü, marketlerdeki fiyatlar ve hatta ara sokaklara girildikçe, dükkanlardaki fiyatlar (su, diğer içecekler, bisküvi, meyve gibi) daha indirimli oluyor.

Bunun dışında İspanyol markaları olan Zara ve Mango ürünlerini ucuza bulup satın alabilirsiniz. Ama dediğim gibi, sonuçta etiketlerin 2.5 ile çarpılması, yine de fiyatları yükseltiyor.

Şehirde yaklaşık 50 bin civarında mağaza ve dükkan bulunduğu söyleniyor. Bu dükkanların açık olanlarında, her yıl, Ocak-Şubat ve Temmuz aylarında, büyük indirimler söz konusu oluyormuş.

Bu şehirde, özellikle küçük çaplı dükkanlarda mutlaka pazarlık yapın. Pazarlık yapmak, sıkıntı yaratmıyor. Büyük mağazalar elbette değil, ama küçük dükkanlarda alışveriş yaparken, mutlaka pazarlık yapın.

Dükkanların açık bulunduğu saatlere gelince: Madrid’li dükkan sahipleri, her gün siesta yapıyorlar. Bu siesta süresince yani, saat: 13.30 ile 16.00 arasında birçok dükkanın kapalı bulunduğunu göreceksiniz. Bu yüzden bu siesta saatlerinde büyük alışveriş merkezlerini gezecek şekilde kendinizi ayarlamalısınız. Aksi halde, bu saatler arasında, inanın, mevcut dükkanların, en az % 90’ı kapalı. Yanlızca, büyük-katlı alışveriş merkezleri açık kalıyor. Akşam derseniz; bütün dükkanlar, saat: 20.00 gibi kapanıyor. Şehir merkezinde, belli başlı yerlerde, bazen bu saat 22.00’ye kadar uzanıyor. Pazar günleri derseniz; bütün şehir, her büyüklükteki dükkan, mağaza ve alışveriş merkezi kapalı. Pazar günleri, Madrid, tam anlamıyla ölü bir şehir.

Şehirdeki Belli Başlı Alışveriş Merkezleri :

Madrid şehrindeki alışveriş mekanları, genellikle Gran Via Caddesi ile Puerta de Sol ve Callao meydanları ve çevresindeki bölgelerde yoğunlaşıyor. Bunun dışında; Salamanca bölgesi, üst düzey ve pahalı alışveriş için ideal. Aslına bakarsanız şehirde, zaten gezdikçe alışveriş mekanlarını göreceksiniz ve hatta, küçük-dar bir ara sokakta bile, sizin ilginizi çekecek ürünlerin satıldığı, dükkanlar bulabileceksiniz. Yani alışveriş meraklılarını yönlendirmek pek uygun değil. Çünkü, şehirde gerçekten birçok alışveriş mekanı var.

El Corte İngles denilen büyük ve çok katlı mağazalar zinciri var. Burada da, aynı çatı altında bir çok farklı ürün bulup satın alabilirsiniz. Ama, ucuz değil. Daha önce söz ettiğim El Rastro, her ne kadar bit pazarı olsa da değişik ürünleri bulabileceğiniz ve nisbeten fiyatların uygun olduğu bir yer. Pazar günü, Madrid şehrinde iseniz, mutlaka bu pazar yerine uğramanızı öneririm.

Ne Satın Alınabilir :

Şehirde, hediyelik eşyaların satıldığı bol sayıda dükkan var. Bunlar, Real Madrid ve Barselona futbol takımlarının formaları olabilir. Madrid amblemi ve yazısı bulunan tişörtler, kupalar, fincanlar, buzdolabı süsleri ve diğer çeşitli süsler olabilir. Real Madrid futbol takımı amblemi ve yıldız futbolcuların isimleri ve resimleri bulunan posterler, kalemlikler, termoslar gibi aklınıza ne gelirse bir çok ürün var.

Bunların dışında İspanya, ülke genelinde son yıllarda moda tasarımında belli bir ün kazanmıştır. Ayrıca, bu tasarım ürünlerinin fiyatları, Amerika ve Avrupanın diğer ülkelerine göre daha uygundur. Ama, yine de inanın fiyatlar çok yüksek kalıyor. Bu yüzden ilginizi çekerse, moda tasarım ürünleri satın alabilirsiniz. Bir yandan da, buranın en büyük markaları olan Zara ve Mango’nun ülkemizde de mağazalarının bulunduğunu unutmamalısınız. Çünkü, bu mağazalarda, duyduğuma göre, fiyatlar Madrid fiyatlarından daha uygunmuş.

Ayakkabı. Evet, İspanya’da ayakkabı sektörü üst düzeyde. Özellikle deri ayakkabı, çizme ve espadril satın alabilirsiniz. Özellikle, rengarenk ve çeşit çeşit espadrillerin fiyatlarının uygun olduğunu gördüm ve birkaç çift espadril satın aldık. Ancak, daha önce de söylediğim gibi, nispeten merkeze uzak yerlerden satın alırsanız, daha uygun fiyatla bulacağınız kesin.

Sonuç olarak; İspanya’da öyle bol bol ucuz alışveriş yapma imkanı diye bir şey yok.

MADRİD’DE YEME İÇME

İspanya’da genellikle 4 öğün yemek yenilir : Kahvaltı, öğle, akşam ve gece yemeği...  Bu öğünlerden kahvaltı ve akşam yemeklerini bir kenara bırakabiliriz. Asıl olan öğle ve gece yemekleridir.

Madrid, 23:00'den sonra yaşamaya başlayan bir kent; dolayısıyla gece boyunca yenilen TAPAS (zeytinyağı, jambon, sosis, peynir, patates, balık ve mevsim sebzeleriyle hazırlanan bir tür salata) ister istemez sabah kahvaltısına pek gerek bırakmıyor. Yani gece geç saatte bol yiyeceksiniz ve sabah hiç iştahınız olmayacak...
Zaten acıkmasanız iyi olur, çünkü sabah kahvaltısı burada bir öğün olarak telakki edilmiyor; dolayısıyla sabahları yiyecek sunan pek fazla yer de bulamıyorsunuz. Belki, kahve ve tost dışında sadece omlet (ki, o da Madrid'in başkent olmasından dolayı daha yoğun bir resmi yaşamı ve gece hayatına katılmayanları da olabileceğinden olsa gerek) bulabilirsiniz.

Öğle yemeği günün ana yemeğidir. 13:30 ile 16:00 arası adeta ziyafet havasındaki bu öğünde çorba veya salata, et veya balık ile salata ve Paella ardından da meyve, dondurma veya marmelatlarla tatlandırılmış börek.

Akşam yemeği (ki yukarda pek de fazla ciddiye almamanız gerektiğini ima etmiştik) bu Akdeniz ülkesinde 22:00 - 23:00 saatleri arasında yeniyor, ama esas amacı ardından dolu dolu yaşanacak geceye bir tür hazırlık olması, dolayısıyla da hafif. Çünkü herkes geceyi bekliyor.

Madrid'te, baharatlar ve Akdeniz mutfağına özgü deniz ürünleri sizi şaşırtacak. Ülkemizde de sıkça kullandığımız zeytinyağı, sarımsak, soğan, domates ve biberle hazırlanmış yemeklerin yanı sıra Madrid'e özgün safran ve kimyon tadları da hafızanızda unutulmaz bir yer bırakacak.

Kentte sizi şaşırtacak bir unsur domuz eti müzeleridir. Tabi ki et ve deniz ürünü yemeyenler için de farklı seçenekler var. Falafel (sebze köftesi) et yemeyenler için güzel bir seçenek olacaktır.


ZİYARETÇİ SAYACI
 
  Online Ziyaretçi Sayısı : 24
  Bugünkü Ziyaretçi Sayısı : 22
  Dünkü Ziyaretçi Sayısı : 21
  Bu Ayki Ziyaretçi Sayısı : 111
  Toplam Ziyaretçi Sayısı : 63593
SOSYAL BAĞLANTILAR
H.Levent ÜSTÜN - Her Hakkı Saklıdır © 2015
hlustun@hotmail.com